Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Varlığın Hakikati

Hangi türden mânâlar, o beynin oluşumunda ağır basmış ise, daha sonraki yaşamında, artık o beyinden, oluşumuna uygun davranışlar çokça meydana gelir; ki bunun anlamı da   “o ki ş iye o tür i ş lerin kolayla ş t ı r ı lmas ı ”   olur!.. Doğum tarihine kadar olan süre ve doğum saati itibarıyla, beyin bu tesirleri aldı va almasıyla birlikte de bu tesirlerin mânâlarını ortaya çıkarabilecek   kabiliyeti   elde etti. Esas itibarıyla, bütün insanlardaki beyinler ana yapı olarak birbirine benzer! Ancak, aldıkları tesirler ve bu tesirlerin beyinlerde çalıştırdıkları bölümlerin farklı oluşu, genelde, insan kelimesiyle tanımlanan bu birimlerdeki farklı davranış ve düşünüş şekillerini meydana getirir… “ALIN YAZISI”   denilen şey, bu tesirlerden başka bir şey değildir!.. Keza, kişinin kendisinde mevcut olan   “LEVH İ   MAHFUZ” u dahi, onun istidat ve kabiliyeti   böylece tespit edilmiş olan, beyin den başka bir şey değildir!.. Evren’de oluşan her şey, tamamıyla   “F İ Z İ K- Ş İ M İ K-KOZM

Marcus Aurelius Düşünceler Kitabı 3. Kitap Altı Çizilenler

    " Canının teninde uzun bir zaman mi yoksa kısa bir zaman mi kalacağı hiç ilgilendirmez onu; hemen şu anda yeryüzünden ayrılması gerekse bile ağırbaşlılık ve düzen içinde yerine getirilmesi gereken herhangi başka bir işe hazır olduğu gibi buna da hazırdır."      "Tam anlamıyla dürüst ve arınmış bir insanın zihninde, hiçbir zaman iltihaplanmış bir doku, bir bozulma, görünüşte sağlıklı ama içi çürümüş bir şey bulamazsınız.Ölümcül saat gelip sattığında, rolünü tamamlamadan sahneden ayrılan bir oyuncu denebileceği gibi, yaşamı tamamlanmamış olmayacaktır.Ne dışsal şeylere aşırı bağımlılık ne onlardan kopukluk ne de hesabı verilemeyecek ya da gizlenmesi gereken bir şey."       

Marcus Aurelius Düşünceler Kitabı Seçmeler 2.Kitap

    "Gün ışıyınca kendi kendine şöyle de : bugün meraklılarla,vefasızlarla,kaba,kıskanç,bencil kişilerle karşılaşacağım.Bütün bu kötülükler bu insanların başına,iyiyi ve kötüyü bilmedikleri için geliyor.Ama,iyinin doğasını kavramış ve onun doğru;kötünün doğasını kavramış ve onun yanlış olduğunu bilen,yanlış yapan kimsenin doğasını kavramış ve onun yanlış olduğunu bilen,yanlış yapan kimsenin doğasını kavramış ve onun,benimle aynı kandan,aynı tohumdan geldiği için değil,benimle aynı zihni,tanrısal bir parçayı paylaştığı için akrabam olduğunu bilen bana o insanların hiçbirinden zarar gelemez,hiçbiri beni dürüst olmayan eylemlere bulaştırmayı başaramaz;ne de ben akrabam olan kimseye öfkelenebilirim,ne de ondan nefret edebilirim.Çünkü birbirimize karşılıklı yardım etmek için doğduk biz,tıpkı ayaklar,eller,gözkapakları,iki sıra dış gibi.İşte bu nedenle,birbirine karşı davranmak doğaya aykırıdır;birbirine kızmak,ondan nefret etmekse,kuşkusuz ona karşı davranmaktır."      "Başka

Burçlar

Burçların yaymış olduğu ışın türleri esas olarak dörte ayrılır. Bu türler eskiden yapılan tasnifte, şu isimlerle belirtilmiştir: Ate ş ; Koç - Aslan - Yay Hava ; İkizler - Terazi - Kova Su ; Yengeç - Akrep - Balık Toprak ; Boğa - Başak - Oğlak Şimdi önce bu dört gruptan söz edelim… “Ate ş ”   grubunun en bariz özelliği, bu gruptan olan kişilerin kendini beğenmiş, gururlu, dediğim dedik, bir yapıda olmalarıdır. Daima çevrelerine hükmetmek isterler. Hep zirveye tâliptirler. “Hava”   grubunun özelliği ise havaî bir tip olmalarıdır. Sebatkâr olmazlar. Her konuya dönüktürler. Fakat bir süre sonra o konudan bıkıp başka bir konuya merak sararlar. Fedakâr ve çevreyi düşünen tiplerdir. “Su”   grubunun ortak özelliği ise son derece duygusal bir kafa yapısına sahip olmalarıdır. “Toprak”   grubu insanların ortak özelliği ise sâbit fikirli ve genelde maddeye dönük, paraya bağlı olmalarıdır. Ancak... Dikkate alınması gerekli en önemli husus… Dedik ki az önce… Esas itibarıyla

Azamet

Son derece sınırlı (kesitsel) algılama araçlarına (beş duyu) mahkûm insan yapısı için, çözümü en güç sırlardan olan evrenin sırrı konusunda bugüne kadar bilinebilenleri satır başlarıyla sıralamadan önce mesafelerden kısaca söz edelim. Belli bir zaman içinde, ne kadar yol alabilme kabiliyetimizi biliyorsak, ne kadar uzaklıkta bulunan bir hedefe, hangi zaman zarfında varabileceğimizi hesaplayabiliriz. Mesela saatte 100 kilometre ortalama hızla yol alan bir araca binersek, Ankara’ya tahmini olarak 4-5 saat içinde varırız, deriz. Bu bize Ankara’nın aracımıza göre uzaklığını kavratır. Yahut İstanbul’a 1000 kilometre uzaklıktaki bir şehri misal alıp Dünya’nın çevresi ekvatorda bunun 40 katıdır diyebilir ve bunu da göz önüne getirebiliriz. Hatta Ay’ı görüp, aramızda Dünya’nın çevresinin 10 katı kadar mesafe var da diyebiliriz. Ancak bir Güneş’i gösterip de aramızda birbuçuk milyon kilometre mesafe var, desem bu 1.5 milyon kilometrelik mesafeyi göz önüne getirebilmemiz imkânsız olur. İnsa

Ene'l Hakk

   Ene'l Hakk demek:Ben yaratıcı gerçeğim,ben Adem'in ruhunun sesiyim demektir.Ademin ruhu yani kainatın ruhu,kainatın sesi.    Ene'l Hakk ifadesi,"Sonsuz ve benzersiz kavramlar denizinde" bir damlayım demektir.Ene'l Hakk diyebilmek,Evren ruhunun dile gelmesidir.Yaratıcı gerçeğin sese gelmesi.     Tüm bu kavramları anlamayan kişiler,kavramlar denizinde boğulmuşluğu temsil eder.Kavramlar denizi insanı yutar.Eğer o denizde yüzmeyi bilemiyorsa,boğulur gider.     Kavramlar denizi,ancak kavrayışla dingindir,durudur ve gerçeği yansıtır.Kavramlar denizinde boğulmayan kişi,kavrayışı geniş kişidir.Dar kavrayışlı kişiler,o denizde kaybolmuşlardır .

İnsan ve Sırları

Daha sonraki bölümlerde de bilvesile değineceğimiz bir biçimde, insan ruhu 120. günden itibaren beynin ürettiği bir tür dalgalardan oluşan holografik beden şeklinde, insan yaşadıkça gelişir. Nihayet kişi, bulûğa erme denen östrojen ve androjen hormonlarının üst düzey faaliyete geçişiyle birlikte mesûliyet devresine girer. Bu, şu demektir. Beyin bu hormonların kimyasal etkisiyle birlikte yanlış zihinsel faaliyetlerini negatif yük olarak ruha kaydetmeye başlar!.. Yani günah olarak!.. İki omuzundaki iki melek tarafından!.. Ayrıca gene bu beyin faaliyetleri, pozitif ve negatif yük esasıyla ve her beynin kendine has şifresiyle boşluğa yayınlanır. Şayet 120. günde beyin cevheri oluşurken, burada bir devreyi açacak olan ışın (melek) beyne isâbet etmiş ise, bu takdirde beyin bir tür antiçekim dalgasını ruha yükleyecek ve neticede, bu enerji ile   “ruh”   ya da   “dalga beden” Dünya’nın manyetik çekim alanına karşı güç ile Dünya’dan ve cehennemden kendini kurtarıp cennete yani sayısız yıld

Kalbimin Derinliği

Antimadde ve madde evrenlerinden madde evreninin içindeki milyarlarca galaksiden Samanyolu Galaksisinin içindeki milyarlarlarca yıldız sistemi içindeki Güneş Sistemi içindeki gezegenlerden Dünya gezegeni içindeki 260 milyar canlının içindeki 7 milyar insan içindeki küçücük bir bireysin.Tüm bunların içinde de bu sıkıntıların senin başına gelme olasılığını hesaplayalım.Yukarıda yazılan her şeyin gerçekleşme olasılığı 1/1000000000000 gibi bir şey.Şimdi buna bu galaksilerin dönüş hızları ve birbirine uyguladığı çekim kuvvetini ve aynı şekilde yıldızların,gezegenlerin ve uyduların da birbirine ve evrene göre durumlarını ekleyelim.Daha sonrasında düşünelim:Tüm çektiğin sıkıntıların senin başına gelebilmesi için şimdiye kadar gerçekleşen olayları anlayabilmen için beyin,sinir sistemi,organlar ve uzuvlar gibi faktörlerinin olması gerekli.Onların olması için hücrelerin doğru bir şekilde sıralanıp DNA'nın düzgünce replikasyonu gerekli,bunun için de atomların bunları oluşturması gerekir.Fakat

Dumancılara Özel

Resim
Uzun, kalabalık bir caddede baştan sona kadar yürüdüğünüz günleri hatırlayın. Hiç o caddeden yürürken kaç kişinin sigara içtiğine dikkat ettiniz mi? Ya da bu sigara içenler: Sigarayı neden içiyor? Sorusunu sordunuz mu? Birçoğumuz belki kendisi de içtiği için sormamıştır   Pekala bu insanlar sigarayı neden içiyor biraz gelin bunu tartışalım. Çoğu insan stres ile başa çıkmak için tek yolu sigara olarak görüyor. Nikotin onları yatıştırır, çünkü beyni etkileyen, ruh halini değiştiren bir ilaçtır. Zevk ve rahatlama getiren dopamin salınımını tetikler. Sigara iştahı da azaltabilir. Bu yüzden kişi ağzına yemek koymak yerine sigara koyar ve yemek isteğini öldürür. Arkadaş ortamındaki sigara kullanım oranı da sigaraya başlamanıza neden olabilir. Arkadaşlarınızın çoğu sigara içiyorsa size de teklif ettiklerinde onlarla daha yakın ilişkiler kurmak için, kendinizi onlardan ayrı hissetmemeniz için bu teklifi kabul edebilirsiniz. Böylece aranızdaki bağ daha da kuvvetlenir fakat bir o kadar

DÜNYA GEZEGENİ

‘Bu gezegendeki yanlışlığın kaynağını teşhis ettim sanırım. Bu insansılar,evrenin maddeden oluştuğunu sanıyorlar! Hayatı sadece duyu organlarıyla algılayabildikleri için yani sadece dokundukları,işittikleri,sıcaklık soğukluk gibi ortamları ölçebildikleri için,sadece duyu organlarıyla ölçebildikleri şeylerin var olduklarını sanıyorlar ve evrenin hologramik yapısını henüz anlayamamışlar. Evrenin yapısıyla ilgili çok az bilgileri var bu yüzden evrenin yaşamı madde ile şekillendirdiğini sanıyorlar. Nasıl anlayacaklar bilmiyorum ama biri onlara evrenin özünün bilinç olduğunu anlatmalı.Bu kadar bilgisizken bu hologramik yapıyı nasıl keşfedecekler? Evrenin madde üzerine kurulduğu yanılgısı öyle bir seviyeye gelmiş ki bu yüzden maddeye sahip olma odaklı hırs ve maddeyi kaybetme odaklı korku yönetiyor her birini. Tüm motivasyonları madde üzerinden... Sahip olmak için emek veriyorlar anlamak ve anlamlanmak için değil. Biriktirmek öğretilmiş,biriktirilen her şeyin geleceğin yoksunl

ÖLMEDEN ÖLMEK GEREK..

"Ölüm yaşamın karşısında değildir; o yaşamı sona erdirmez, yalnızca onu güzel bir zirveye taşır.  Yaşam ölümden sonra bile devam eder. Doğumdan önce de varolduğu gibi, ölümden sonra da  varolmaya devam edecektir. Yaşam doğumla ölüm arasındaki küçük boşlukla sınırlı değildir, aksine  doğum ve ölümler, yaşamın sonsuzluğunda küçük bölümlerdir."    Batı'da ölüm kötülükle bağlantılı ve özünde olumsuz bir karaktere sahip olarak algılanır. Yaşam ve  ölüm karşıtlık içinde görülür. Bunun temelinde Aristo mantığındaki 'ya o ya da bu' ama her ikisi birden  değil görüşü yatar: A eşittir A, A olmayan ise A'nın karşıtıdır. Bu ikici kavrama göre örneğin kürtaj  karşıtı olmayan herkes kürtaj yanlısıdır. Aynı şekilde ölüm de yaşamın karşıtıdır. Bunun sonucu olarak  genç kalmak gitgide daha fazla önem kazanırken, yaşlandığını gizlemek, yaşlılık konusunda savunmacı  ve af dileyici bir tavır takınmak da zorunlu hale gelmektedir.  Doğu ise ölüm konusunda daha dinamik bir görüşe sa

ZİHNİN ARIK OLMASI NEDEN ÖNEMLİ?

Zihinde ki düşünceler bilinç altının yansıması, bilinç altımız bütün anıları, duyguları, karaları yargıları herşeyi depolayan bir oda, ölmüş ve yaşayan tüm bilinçlerin bulunduğu yer. Kayıtlar ne kadar düzenli temiz olursa yaşam kaliten o kadar artar. Zihin ne kadar temiz olursa insanın düşüncesi o kadar temiz olur. İnsanlar güzel ve kötü anıları unutmaz ve sonsuza kadar aklın da kalır, o anıyı yaşadığın yere gidersen kötü anın aklına gelir 🤷🏻‍♀ bu yüzden özgüvensisiz eski anılar aklımıza geliyor o yüzden oraya hep iyi şeyler depolamak lazım, bilinçaltı öyle bir yer ki her şeyi depoluyor ve en savunmasız anında karşına çıkartıyor. Unutmak için oraya en güzel kişileri ve en güzel anıları kaydetmen lazım, yoksa arık bir zihinin olmaz ve buda herşeyi kötü düşünmene yol açar .

YANILSAMA

    Genelde insan edindiği tecrübelere dayanarak gördüklerini ve kendine benzettiği şeyleri görür.Görmek de hem güç hem de ilişki içerir.Bu yüzden tanıdığın ya da bildiğin şeye bakarsan onu görmezsin.Yazık ki insanoğlu gördüklerine duyduklarından fazla inanıyor.Bilmezden geldiği şey,gözün sadece bakan olduğu,göreninse bilinç olduğu gerçeğidir.İnsanlar birbirinin ortak bilincinden destek arıyor ve buluyor.Halbuki göz ters şeyleri düz görendir.Etrafta olan biten tüm terslikleri düz gören gözlerinizdir.Her şeyin ters olduğu bir dünyayı düz gören bir bilince kim nasıl güveniyor ki?Rüya gibi...Çünkü görselden işitsele geçtik.     Üstelik insanoğlunun algılama ani gerçek zamana kıyasla bir saniye ya da bir an bile olsa daha geç gelir.Yani görülen hep önceden çekilmiş ve oynamakta olan bir film gibidir.Aslen yaşadığınızı düşündüğünüz an geçmişten bir izdüşümdür.       Bu yüzden görünüşe aldanma.Her şey yanılsamadan ibarettir.Hayat çölde gözüken seraba benzemez.İçindeyken bir şey var sanılır,d

Kolektif Bilinç

Kolektif bilinç,aslında çoğumuzun haberdar olmadığı ama aslında hayatımızın her alanını etkileyen ve bence farkında olunduğunda çok şeyi değiştirecek bir kavram.Kolektif bilinç bireyi değil,toplumun ortak kabul gördüğü yargıları,düşünceleri,heyecanları temsil eden ortak bir bilinçtir. Günümüzde insanların çoğu endişeli,korku dolu,kötümser,aceleci,şüpheci düşünüyor tabi bunları çoğaltabiliriz.Yaşadığımız dünyaya baktığımızda böyle düşünülmesin hak vermemek elde değil ama bunu değiştirmek de bizim elimizde.100 maymun deneyini anlatmak istiyorum şimdi size; Birden fazla adanın bulunduğu ve adalarda maymunların yaşadığı bir bölgede adaya kumlarla bezeli patatesler koyuluyor .Maymunlar iştahla bir süre bu patatesleri yiyor.Bir süre sonra içlerinden bir tanesi patatesi su birikintisinde yıkadığında daha lezzetli olduğunu keşfediyor.Yakınlarına bunu anlatıyor onlar da uygulayamaya başlıyor fakat kendi bildiklerinin daha doğru olduğunu düşünen bazı yaşlı maymunlar onu dinlemiyor.Biraz zaman g

SAVAŞ

Mal mülk;alırken,alışveriş edilirken,yenilip içilirken tüketildiği gibi insanlar da tüketilir.Bir kişiyi tanımaya başladıkça o kişiye sahip olduğunuzu,onu sahiplendiğinizi,sizin kapsamınıza girdiğini düşünebilirsiniz.Ve o kişiyi tüketmekten beter olanı,ona alışmaya başlar,onu çantada keklik gibi görürsünüz.Ve bir yenisine,daha iyisine,daha zenginine,daha güzeline,daha her neyse ona uzanır ve onu da tükettiğinizde bu arayışa devam edersiniz.Ta ki aradığınızın kendi içinde olduğunu anlayana kadar ve O'nu bulmaya çalışana dek bu sürer gider..       Hayatın gizemi ve mutluluk,şayet arıyorsan,küçük ayrıntılarda saklıdır.      Şükretmek yerine istemek,olan bitenle yetinmek yerine aksini yaparsan yetersizlik hissiyle boğuşursun.Aslında yetersin ve yeterlisin ancak farkına varamıyorsundur çünkü kendinle,benliğinle savaşıyorsundur.       "Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer,bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir" diye Guatama

PLATON'UN MAĞARA ALEGORİSİ

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların, hayvanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler.Bu mahkumların sahip oldukları bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgidir ve bu görsel bilgi duvardaki gölgelerin, yani görünüşlerin bilgisidir.İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür.Kendide gördüklerine inanamaz İnsan için yanılgılardan kurtulmak, eski alışkanlıkları terk etmek çok güç olduğundan, o muhtemelen yeni duruma alışamayacak ve daha önce görmüş olduğu şeyler, ona daha gerçek görünmeye devam edebilecektir ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin yansıma olduğuna ve gerçeğin mağaranı

:)

 Gerçekten,arık olmayanları ağırlamak için değil burası! Bizim mutluluğumuz biz buz mağarası gibi delirdi onların bedenlerine,tinlerine!     Biz onların üzerinde sert yeller gibi yaşamak istiyoruz, kartallara komşu,karlara komşu,güneşe komşu:Böyle yaşar sert yeller.      Ve bir gün yeller gibi aralarında esmek,soluğumla soluklarını kesmek istiyorum:Geleceğim böyle istiyor.. Ecce Homo - Friedrich Nietzsche

ALGI

    Başlangıçtan beri kaç zaman geçti bilemiyorum.Hesabını tutamıyorum artık.120 küsür milyara yakın insanın yaşadığından söz ediliyor.Gelen,giden sen,ben ve onların toplamıdır.      İşin aslı,Güneş'in doğuşuyla yeniden doğması arasında geçen zaman dilimine gün,göklerdeki ayın büyümeye başlamasıyla küçülüp yeniden büyümesi arasında olan vakte ay denilmesi,bir hasat vaktinden diğerine gelen sürenin sene diye adlandırılması ve bu sözcüklere yüklenen manalarda yatıyor.Her biri sadece ve sadece bir andan oluşan bu aynı durumlar,farklı kelimelerle insanın bilinçaltına hatta ruhuna işlenerek yaratılan sahte gerçeklerden öte değildir.Her biri farklı zamana ait dediğimiz dün,bugün ve yarında oluşmuş,oluşan veya oluşacak tüm insan,mekan ve de zaman kavramları yalnız ve yalnız bu anda burada olmaktan ibarettir.Gerisi zihnin oynadığı bir oyun,hazırlamakta olduğu karışık bir bilmecedir.Asıl gerçek burada yatmıyor...Orada gezintisini sürdürüyor.        Güneş hiçbir zaman batmıyor,hep aynı,sıcak

NEREYE BAKIYORUM

Karanlık aydınlığın tersi değildir zaten.Karanlık ışığın yokluğudur...Işık ortaya çıkınca karanlık yok olur fakat karanlık ışığı yok edemez.Işığın kaynağı neydi,neredeydi?Önemli olan bu soruya cevap bulmaktı.Acaba arayan onu yanlış yerde mi arıyordu?
Uyuyorsunuz.Uyanığım sanıyorsunuz ama aslında uyuyorsunuz.Geceleri veya sabah yatıp kalktığınızda uyandığınızı sanıyorsunuz.Sadece sanıyorsunuz.Uyanmanız gerekiyor.Ruhsal gözü kapalı olan birisi isterse bin defa uyansın yine de uyuyordur.Ruhsal gözleriniz açılmadan yani içiniz ışıkla dolmadan,kendinizi görmeden,kim olduğunuzu bilmeden uyanamazsınız.Artık uyanma vakti.Uyanın ve her şeyi görün.Sadece rüyadasınız her şeyi kendiniz tasarlıyorsunuz ama artık uyanıp hakikatleri öğrenin.     Uyanmanın ilk adımı sessizliktir.Tek başınalıktır ama yalnızlık değildir.Sessizleşin ve dinleyin.Kuşları,ağaçları,böcekleri ve hayvanları sessiz olup sadece dinleyin. "Sessizlik kişinin uyandığı yerdir ve gürültülü zihin ise kişinin uyuyakaldığı yerdir. Eğer zihnin gevezelik etmeye devam ederse uyuyorsun. Sessizce otururken zihin kaybolursa ve sen kuşların gevezeliklerini duyabilirsen ve içerde zihinsizsen; bir sessizlik... kuşun bu ıslığı, ötüşü ve zihinsizlik kafanda işliyor, tam sessizlik... o

VARLIK

Resim
Var olan tek gerçek ve inanılması gereken öğretmen,insanın kendi vicdanıdır.Bunu bulabilmek için yalnız ve sessizlik içinde kalacaksın,çıplak toprağa,arınmış bir ruhla oturacaksın.Çevrede dikkatini dağıtacak hiçbir şey olmamalı.Ölmüş gibi hayal etmelisin kendini.Başlangıçta hiçbir şey hissetmezsin,yalnızca korku duyarsın.Ama sonra derinden,uzaktan,içeriden bir ses duyarsın;işte aradığın odur:Vicdanın sesi...Bunu ise sana bulduran,ölümün varlığıdır.Yaşamın bir anlamı varsa ölümdür ve bütün öteki şeyler,onun etrafında tüner..